(22-26 Nisan 2017)
Yaklaşık bir sene olmuş buraya giriş yapmayalı, ne uzun bir yıl ama... Bilmem ne demeli; güzel günler ve güzel şehirler görebilmek umuduyla...
Efenim 2 yıl önce Marsilya'ya kadar indiğimiz Provence seyahatimize bu kez 2 kadın, Nice, Cannes, Monaco gibi grubun kalan üyelerinin çok da ilgisini çekmeyen pek turistik bölgelere devam ediyoruz... THY ile Nice'e doğrudan uçarak harika bir konumu olan Hotel de Flore 'da konaklıyoruz. Kahvaltısı iyi, çalışanları çok sıcak olan bu Otel'in en iyi imkanlarından biri de günlük sadece 1 Euroya cepte taşınan ve sınırsız internet sağlayan bir modem sunması.
Havalimanı şehre çok yakın, 98 numaralı otobüsle şehir merkezine yaklaşık yarım saat süren sahil manzaralı bir yolculukla varıyoruz. Ve hatta otobüsten iner inmez otele geçmeyip aşağıdaki manzaranın karşısında bir süre oturarak, deniz kokusunu içimize çekiyoruz. Deniz hep hasret, hiç doyulmuyor ki...
|
Nice |
|
Massena Meydanı |
Nice'de kısa bir gezintinin ardından akşam yemeğimizi yanyana restoranların sokaklara taştığı şirin bir atmosferde La Massaia 'da yiyoruz. Oldukça memnun kaldığımız ve sonraki günler tekrar uğradığımız bu İtalyan Restoranının beni en çok cezbeden yanı ise tüm masalardaki taze çiçek arajmanlarıydı.
|
La Massaia'nın çiçekleri |
|
La Massaia |
İkinci gün çok merak ettiğimiz St. Paul de Vence'e 94 Nolu otobüsle yaklaşık 50 dk. süren bir yolculukla ulaşıyoruz. Matisse, Picasso gibi sanatçıları ağırlamış olan bu köy, sanat galerileri, daracık sokakları ve manzarasıyla çok güzel. Ve fakat yüksek beklentimiz için köy fazla küçük geliyor. Sanıyoruz tüm suç Fransa kırsallarına ve ortaçağ kasabalarına doyduğumuz belleğimizdeki o çok güzel gezilerde (bkz. Perigord /Dordogne/France ve Provence/Alpes/Cote d'Azur/ Luberon ).
|
St. Paul de Vence |
|
St. Paul de Vence |
|
Büyük Çeşme/ St. Paul de Vence |
|
St. Paul de Vence |
|
St. Paul de Vence |
Öğleden sonrayı Nice'e ayırıyoruz. İlk gün geçtiğimiz fıskiyeli Massena Meydanı'na ilerliyor, oradan sahile ve eski şehire yürüyoruz. Massena Meydanı oldukça büyük, tramvayın ikiye ayırdığı, etrafında mağazaların sıralandığı kalabalık bir meydan. Meydanda Katalan sanatçı Jaume Plensa tarafından yapılan ve "Conversation à Nice" adını taşıyan, gece neon renkleriyle parlayan 7 oturan insan heykeli yer alıyor.
|
Massena Meydanı |
|
Conversation à Nice |
|
Conversation à Nice |
|
Vieux-Nice
|
|
Vieux-Nice
|
|
Parc du Château'ya çıkarken, huzurlu duraklama noktaları |
|
Parc du Château /Nice |
Vieux-Nice yani eski şehir kısmının havasını çok beğeniyoruz, oradan Kale tepesinde bulunan Parc du Château 'ya çıkıyoruz. Park antik zamanlardan izler taşımakta olup, merdivenlerle çıkılan bahçe ve ağaçların arasından güzel bir Nice manzarası veriyor.
Cannes;
3. günümüzde trenle yaklaşık 20 dakikalık bir yolculukla Cannes'a varıyoruz. Şehir lüks mağazalar, restoranlar ve upuzun kum plajdan ibaret görünüyor. Biraz sahilde dolaşıp, plaja iniyoruz. Tabi otellerin ve restoranların kapatmadığı halk plajı kısmına :) Hava denize gireceğimiz kadar sıcak değil, güneşlenmekle yetiniyoruz.
|
Nice Tren Garı |
|
Meşhur Carlton Hotel/ Cannes |
|
Cannes |
|
Cannes |
Bu arada Nice ve Cannes'i gezerken aklımda ilkini çok küçük yaşlarda olmak üzere iki kez izlediğim bir film var; To Catch A Thief . Cary Grant ve Grace Kelly'nin oynadığı 1955 yapımı bu film Nice - Cannes ve civarda geçiyor. Gitmeden önce veya gidip geldikten sonra izlenmeli bana kalırsa. Filmin lokasyonlarına bakmak isterseniz; tıklayın :) To Catch a Thief-_locations
Grasse;
Aynı gün Cannes'dan Grasse'ye yaklaşık 1 saatlik bir otobüs yolculuğuyla ulaşıyoruz (Aslında trenle ulaşım mevcut, ancak bizim bulunduğumuz sürede bir bakım çalışması nedeniyle hat çalışmıyordu ).
Grasse Fransa'nın ve hatta belki Dünya'nın parfüm mutfağı olarak kabul ediliyor. "Coco" Chanel'in No 5'i piyasa çıktığı 1921 yılından bu yana bölgedeki çiçeklerden üretiliyor. Hatta bölgede yetişen yasemin üretiminin %90'ı sadece Chanel'e veriliyormuş.
Ha bir de Patrick Suskind'in meşhur romanı Koku'nun filminin çekildiği yer burası.
Otobüsten iner inmez eski şehir kısmına geçiyoruz. Tepeye kurulmuş çok küçük bir ortaçağ şehri Grasse. Ve belki gittiğimiz saat belki mevsim itibariyle terkedilmiş denecek kadar sessiz. Öyle ki tenha bazı noktaları belki de filmin etkisiyle ikimize de ürkütücü geliyor, neyse ki sabun ve parfüm dükkânlarını bulup rahatlıyoruz. Şehirde bir de uğramadığımız parfüm müzesi yer alıyor.
|
Grasse |
|
Grasse |
|
Grasse |
|
Grasse |
|
Grasse |
Akşam Nice'de dönünce en iyi Tapas Bar olarak not ettiğim, eski şehir kısmında yer alan El Merkado 'ya gidiyoruz. Oldukça salaş olan bu küçük barda şarap içip gelen patates, karides ve kalamarları süpürdüğümü itiraf ederken (gerçi tüm gezi boyunca herşeyi süpürdüm), gezi arkadaşımın sonradan "iyi ki zehirlenmedik orada" notunu da buraya düşüyorum. Bence iyiydi ama :)
Monaco, Gidemediğimiz Eze Köyü ve Villefranche Sur-Mer
Son tam günümüzü Monaco-Monte Carlo ve Eze köyüne ayıralım dedik, ancak tam bir hayal kırıklığı oldu. Durum şu ki; trenle geçeceğimiz Monaco yolunda duraklardan biri olan Eze Köyü, köyün sahil kısmını oluşturuyor ve yükseklerde yer alan ortaçağ kısmına buradan yürüme imkanınız yok. Eze'ye Nice'den otobüsle gidiliyor. Biz bu bilgiyi sindirmiş olmamıza rağmen, Monaco'ya gidelim, sonra oradan otobüsle Eze'ye geçeriz dedik ve Monaco'da vakit geçirip dönmek üzere otobüs durağına geldiğimizde en yakın Eze otobüsünün 3 saat sonra olduğunu görerek trenle döndük. Trenle indiğimiz Eze'nin sahil kısmından mutlaka bir taxi filan bulup geçeriz ortaçağ kısmına dedik ve fakat in ve cin bile top oynamıyordu... Zaten hiç beğenmediğimiz Monako'nun üstüne tuz biber ekti bu durum. Ancak gezi arkadaşımın öngörüsüyle hiç bilmediğimiz ve gezi bloglarında rastlamadığımız Villefranche Sur-Mer durağında indik ve kurtardık günümüzü.
|
Teller ardında Monaco Sahili |
Monaco için büyük beklentim yoktu elbette ama bu kadar betonlaşma da beklemiyordum. Şehrin en güzel yeri tren garı gibi geliyor şimdi bakınca. Bir de biz oradayken motor yarışları için yapılan tadilattan ötürü zaten küçük olan sahili tamamen çevrilmiş, çalışan aletlerin gürültüsü sıcakla birleşince tam bir işkenceye dönmüştü. Madem geldik bari görelim deyip otobüsle 5 dakikada aslında pek ilgilenmediğimiz saray kısmına geçiyor ve manzara fotoğrafı çekerek Monaco kısmını tamamlıyoruz. Bu arada Eze köyü için otobüs arama çalışmaları sırasında Monte Carlo'dan da geçiyor (ki arası 500 metre) ve fotoğraf bile çekmiyoruz. Monaco, Monte Carlo kısmını gezerken aklımda özellikle küçüklüğümde sürekli basında yer alan Kraliyet Ailesi üyeleri ve hatta Grace Kelly'nin hayatını anlatan film geçiyor. Tüm o Kraliyet şatafatı ve şehrin küçüklüğü o kadar tezat ki, şaşıyor insan.
|
Tren Garı- Monaco |
|
Monaco Sokakları |
|
Monaco Sarayından Manzara |
|
Monaco Sarayı |
|
Monaco Sarayı |
|
Monaco Sarayı'ndan Manzara |
|
Eze Köyü/ Sahil Kısmı:) |
Dediğim gibi aynı gün planlamadan gittiğimiz Nice-Monaco tren hattı arasında bulunan Villefranche Sur-Mer kurtardı günümüzü. Şehir İtalyan esintileri taşıyor. Güzel bir Italyan restoranı bulup denize karşı harika bir yemek ve şarapla manzaranın tadını çıkarıyoruz.
|
Villefranche Sur-Mer |
|
Villefranche Sur-Mer |
|
Villefranche Sur-Mer |
Matisse Müzesi;
Bir Fransa Seyahatinin daha sonuna gelirken Nice'deki son sabahımızı Matisse müzesine ayırıp ruhumuzu besliyoruz (çok popüler eserleri yok yalnız burada haberiniz olsun:).
Ve 98 nolu otobüsümüzle havalimanına doğru yola çıkıp, sahili izleyerek Nice'e veda ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder